Günah keçisi

Yaşamak cesaret istiyor. Tabir yerindeyse, mangal gibi bir yürek. Öyle bir yürek ki her dersi alsın, içinde eritsin.

Bir deyiş vardı, sanırım Japonya’dan.. Bir işi yapmaya gönlü olmayan insan, önce mazeret üretir, olmadı başkasını suçlar.. Bir öncesi tabii insanın kendini kandırması. Sonra da maalesef kendi yalanına inanması, gerçekle yüzleşince üzüm yerine bağcıyla uğraşması. Halbuki ne berektlidir o üzüm! Yüzleşme fırsatları.. Enerji verir, koşturur.. Mayalanır, seninle yaşar, evrilirsiniz.

Tarih, bu iş için günah keçileri geliştirmiş. Koyunun olmadığı zamanlarda Abdurrahman Çelebi dediğimiz keçiyi, gerçekten de kurban etmişiz.

Rivayete göre, Eski Ahit’teki Kefaret Günü ayinlerinde iki keçi seçilirdi. Bunlardan biri, Azazel adlı kötü ruhu yatıştırmak ve Yahudi kavmini günahlarından arındırmak için, temsili olarak günahlar yüklenerek uçurumdan aşağıya atılırdı. Bazı kaynaklarda keçinin çöle bırakıldığı söylenir. Diğer keçi ise bir tür kefaret ödeme niyetiyle kesilerek kurban edilirdi.

İnsan neslinin kendi korkularından ve hatalarından kaçmak için, sorumluluğu üzerinden atmak için, gerçeği ört bas etmek için, kendini avutmak için….. yapmayacağı şey yok.

Zamanında, onbinlerce yaşlı kadının, Kilise’nin cadı tanımına uyduğu iddiasıyla tiplerine bakılıp toplatıldığı ve yakıldığı da tarihin ayıplarından.. Ona da cadı avı diyoruz.

İnsanlık, aklının yetmediği zamanlarda hayvanları bile mahkum etti.

İskoçya’da bir adanın açıklarında, büyük bir fırtına balıkçıların boğulmasına neden olduğunda, kıyıya vuran ölülerin arasında dolaşan ada halkı, kendilerine yabancı olan canlı bir Auk kuşunu gördü ve uğursuz ilan edip taşlayarak öldürdü. Üstelik kilisede mahkemeye çıkartıp yargılayarak…

Örnekler çok. Ama uzağa gitmeye de gerek yok. Günümüzde de birileri hala etiket yapıştırılıp ruhsal ya da fiziksel olarak linç ediliyor.

Birini bir özelliğinden dolayı etiketlemek ve suçlamak aslında iftira sınıfına giriyor. Hele bunu haklı çıkarmaya yatkın bir şeyler varsa.. Gel de kendini akla..

Ahlat Ağacı filminde, kahramanımız cebindeki paranın kaybolduğunu farkettiğinde, gözleri kumarbaz babasını sorguluyor. Halbuki çalındığını iddia ettiği parayı, bir aile yadigarını habersiz satarak elde etmişti. Ama kim kime inanır?

Buna da yakışan iftira deniyor.

Süleyman Demirel, bu ifadeyi kullananlardan. “Allah insanı yakışan iftiradan saklasın” demiş. Öyle ya, politikacıya ne yakıştırsan uyar.

Dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, kılık/kıyafet, yaşam tarzı, tercihler, ….. Herkesin olduğu gibi yaşama hakkı, isterse başkasını yaşatma gücü var.

Keçileri kaçırmadan..

“Zaten ondan beklenir” dediğimiz an, tam da iki kere düşünmemiz gereken andır.

Keçi gibi inatlaşmadan..

Sevgiyle kalın.

Yüksel Çilingir