Hayat en azından gri, ama bu ifade hayatı siyah-beyaz görmek isteyenler için.. Gökkuşağının renkleri bile değil, bütün renklerin sınırsız tonlarından oluşuyor aslında…
Kadın ve erkek.. İkisi olmadan biyolojik insan hayatı var olamaz.. Ama her nedense bir taraf; bugünkü toplumda erkek, kendisini hayatın tamamına sahip kılmak istiyor. Her nedense değil elbet, kültürel bir oluşum. Tıpkı mantar gibi, “kültürlenmişiz”..
Aslında her insanın içinde binlerce kadın ve erkek unsuru yaşıyor. Belki bunu kabul etmek zor geliyor erkeklere de, kadınlara saldırıyorlar. Erkeğin üstün, kadının onun hizmetine amade olduğuna inanan kafa, içinde kadın olmasını kabullenmekte zorlanıyor elbet.
Evet, erkekler olarak hepimizin içindeki okyanusta dişil faktörler de yüzüyor. Doğru kullanırsak bütün hayatı kavrayabiliriz. Evrensel hayatı..
Tek bir tip yok. O nedenle aslında 2014 yılında Eurovision şarkı yarışmasında, Conchita Wurst’un sakallı bir travesti olarak karşımıza çıkması bir devrim niteliği taşıyor. “Tamam, ben kadınsı duyguları olan bir erkeğim” diyor. “Ama sırf bu yüzden sakallarımdan vazgeçmem gerekmiyor”. Yani klişeyi bir kademe yukarıdan kırıyor.
Buna “oha” diyenler var elbet. Ve de onlar erkek gibi giyinen ya da davranan kadını alkışlayabiliyorlar. Çünkü kendisinden üstün olan (!) erkeğe benzemeye çalıştığını varsayıyorlar. Halbuki onun derdi başka; üstün olduğunu düşünüp erkek gibi olmak falan değil, ne hissediyorsa o olmak.
Cinsiyet değiştirdiği halde yeni cinsiyetinden birisiyle yaşamaya devam eden de var. Hormonlar tek yönlü çalışmıyor. Her yönün dışa vurumu farklı..
Velhasıl.. Her şey insan olarak kendimizi kabullenmekten geçiyor. Nasıl dış dünyamızda boyumuz, kaşımız, gözümüz farklıysa, içimizde de durum aynı. Saldırmakla yok etmemiz mümkün değil. Yoksa iş Hitler gibi kafatası ölçülerine bakmaya kadar gider.
Sevgiyle kalın