Integrity

Bazı sözcüklerin kendi dilinizdeki karşılığı kuru kalır, çünkü sözcüğün oluştuğu ortamda psikolojik, sosyolojik .. çok yönlü bir geçmişi vardır.

Integrity, kişisel bütünlük olarak tercüme ediliyor. “Wholeness” demiş bazı İngilizce tanımlarda. Genellikle dürüstlükle beraber gidiyor. Bütün olmanın tanımı elbette kolay değil. Kişisel bütünlük de, insanın kendi değerleriyle bir bütünlük içinde olmasını anlatıyor. Önce kendine dürüst olmadan, başkasına dürüst olunur mu?

Aslında atalarımız da güzel söylemiş: “Özünle sözün bir olsun”. Ayetlerde de geçiyor: “Ey İman edenler! Kendiniz yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Saf, 2).

Okullarda sigara içmek yasaktır, ama öğretmenlerimizi okul bahçesinde veya kapısı önünde sigara içerken seyreder öğrenciler. Adamın biri karısına kızına bakanı namus düşmanı ilan eder, ama başkasının karısının kızının muhabbetini yapmayı marifet sayar. Ya da laf atmayı.. Tecavüz… Hangi din hoş görür? Ama dini kurumlarda yaşananları okuyoruz. Türkiye’de de, Vatikan’da da, dünyanın başka yerlerinde de.. Hangi mazeret haklı çıkarır bunları?

Çocuklar.. Muhtemelen ilk ihaneti ebeveynleriyle yaşıyorlar. Kötü dediğimiz şeyleri ne de çok yapıyoruz onların gözü önünde!.. İnsana saygı diyoruz, televizyona karşı küfrediyoruz. Savaşa hayır diyoruz, bizim takımın taşkınlığına ses çıkarmıyoruz. Bir bakıyoruz, annesi kırmızı ışıkta çocuğunun kolunu çektire çektire karşıya geçiyor. Ya da bir takım işler çeviriyoruz, güya kamufle ederek. Anlamaz mı onu o taptaze gönüller?

Her panzehirin bir zehri var tabii. Kişisel bütünlüğün payına da manipülasyon düşüyor. En çok toplumu yönlendirmede kullanılıyor. Hele ömrümüz televizyonun önünde geçiyorsa, ne koyarlarsa onu yiyoruz.

Ya da bazen birisi bir özelliğimizi buluyor, oraya asılıyor. Sonra… Yandı .. gülüm keten helva! Hayaller, değerler..

Hitler, örneğin, 1. Dünya Savaşından sonra özgüveni yerlerde sürünen Alman toplumunu, bu zayıf halkasından yakaladı. Pompaladı, pompaladı.. Onlar da denize düşünce yalana sarıldılar. Yüzmek varken…

Günlük hayatta?.. Serbest piyasada yaşıyoruz, arz talep … O şampuanı kullanıyor mudur acaba alımlı ekran güzelimiz? Alan razı satan razı mı? Yoksa yanlış bir algı mı?

“Smooth operator” diyordu Sade şarkısında ya, onu da tercüme etmek zor. Bir aşk sihirbazını anlatıyor.

Bir insana onun dilinde hayatımın kitabısın demek, sonra okudum bitti.. Suçlu kapitalizm mi? Geri dönüşüm mü çaresi? Nasıl?

Joseph Kirshner, “Manipülasyon, Ama Nasıl?” kitabında, şu öğüdü veriyor: Seni korkmakla, kaçmakla suçlayacaktır. “Ben korkağın biriyim ve bundan hiç şikayetçi değilim” deyin!.. Kendinize kaçın!..

Bu söz aslında bu zehirin panzehirini de anlatıyor. Kendinle barışık ve kişisel bütünlük içinde olmak.. Bunun yolu bir kahramandan geçmiyor, siz kahramansınız. Her nasil iseniz; farklıysa farklı, çok farklıysa çok farklı, sizden çok az varsa çok az var, başka yoksa başka yok… Zaten teksiniz!.. Birinin tavuğuna kışt demediğiniz sürece mutlu mesut yaşayın.

Keşke Hitler, Güzel Sanatlar Akademisi’ne giriş sınavlarında iki kere kalmış olmayı bu kadar dert etmeseydi.. Onu bir şablona sığdıramadılar diye, insanları şablonlara sığdırmaya çalışmasaydı. Alsaydı fırçayı eline, özgürce çizseydi içindeki güzelin resmini. Belki güzelin bilmediğimiz hallerini gösterirdi bize. İçindeki tek ve özel güzeli.

Psikolog dostum Ülkü Dursun’a sordum. “Mevlana” dedi, “ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol”

Ne demişti Yunus Emre aynı günlerde:

Söz var kılar gönülü şad, söz var kılar bilişi yad.
Eğer horluk, eğer izzet, her kişiye sözden gelir.
Ne elif okudum, ne cim, ne varlıktandır kelecim,
Bilmeye yüz bin müneccim, talihim yıldızdan gelir.

Hepimizin bir yıldızı var bizimle parlayacak. Doğduğumuz gibi olmak, olduğumuz gibi ölmek talihimiz. Tohumlarımız çiçek açsın, meyve versin… Hormonsuz…

Sevgiyle kalın.

Yüksel Çilingir