Fransa’da her yeri tahta kurularının bastığını okuyunca, bu dünya varlığıyla yeni tanıştığım, Ankara’daki ilk öğrencilik günlerim aklıma geldi. Aslında bunu anlatan bir de yazım vardı, tekrar paylaşmak istedim.
…..
Başımı sokacak bir çatı, yuvada hissedecek dört duvar arıyordum. Gençlik Parkı’nın karşısında İtfaiye Meydanı, onun arkasında eski Ankara mahallesi.. Çıkmaz sokak, bir eve çıkardı beni sonunda. Bir bahçeye bakan dört ayrı evin pencerelerinin birinden de ben baktım..
Dört bekara bir beşincisi eklenince, bekarlık sultanlıksa burası da saray olmalı dedim. Bekara, hele öğrenciye ev bulmak kolay mı? Yurt yok, yer yok.. 12 Eylül sonrası Ankara, gerçekten yer de yok. Öyle kafana göre sokakta kalamazsın.
Asırlık evler, tahtaları kurumuş yılların kuru ayazında.. İlk gece… Sümerbank pijamasını giydim, annem diktirmişti bana özel.. Yumuşacık.. Sonra, birden bir kaşıntı… Bir elimde, bir ayağımda… Sinek olsa vızıldardı. Söz gümüş, sükut altın, tamam… Ama bu sessizlik yakıyor.
Sıva üstü lamba düğmesini buldu parmaklarım, Edison marka ampulü yaktım… Bir de baktım, kireç boyalı duvar benek benek.. Boyası dökülmüş lamba düğmesinin ucu gibi, kara kara serpilmişler. Asırlık evlerin asırlık sahipleriyle tanıştım velhasıl…
Tahta kuruları…
Yassı vücutları sayesinde tahta araları gibi yerlerde rahatça geziyor bu canlı türü. Evin görünen yeri sizinse görünmeyen yeri onların..
Şeffaf bir kabukları var. Kara kara görünen içindeki kanın rengi. Kimin kanı diye sormaya ne hacet!
300 gün kadar yaşıyor. Bir o kadar da yumurta bırakıyor etrafa. Gözle görmek mümkün değil.
Sonra birlikte yaşamayı öğrendik evin bu sakinleriyle. Nasıl yiyip içiyorduysak aynı bahçeye bakan evlerin bekar müdavimleriyle, tahta kurularıyla da paylaştım aşımı ister istemez. Bazen sakladım tenimi, bazan yiyin ağalar yiyin…
Öyle ya, çaresini bulmuştum. Bir gün uyandığımda mesela, gözümde bir ağırlık, açacağım açamadım. Bir baktım aynaya, sol gözümün yerinde küçük bir balon… Çaresiz okula öyle gittim. Ne deseydim? Ev arkadaşlarım ısırdı da ondan oldu mu?
Ama derdi veren Allah çareyi de veriyordu işte. Her eve lazım mucize; limon kolonyası. Artık uykumda ısırığı farkeder olmuştum neyse ki. Hemen kolonya sürünce de şişmiyordu zaten. Belki de son ısırığı beni uyandıracak şekilde atmayı görev bildi kurular.. Kalbi kuru değildi evin asıl sahiplerinin..
Hayat öğretiyor velhasıl. Ya da şarkılar… Masum değiliz hiçbirimiz. İş beraber yaşayabilmekte.
Sevgiyle kalın.