Japonya’ya seyahat

Arzın öteki tarafına seyahat bir diğer ifadeyle. Batı kültürü ile karşılaştırınca aslında tam da öyle. Modern dünya ile aynı sistemin uygulanıyor olması, sosyal-kültürel olarak aynı olmayı gerektirmiyor. Japonya tam da bunun örneği.

Japonya, korona salgınının yeniden artmasıyla sınırlarını yabancılara kapattı. Gelmek için özel vize gerekiyor. Konsolosluk ancak Japonya ile teyitleştikten sonra veriyor vizeyi. Ben de bu süreçten geçtikten sonra dün gece Tokyo’ya vardım. Bu yolculuğumu da yazıya dökeyim istedim. Belki alacak dersler vardır.

Vizenin yanı sıra elbette PCR testi de gerekiyor. Ama sadece test sonuç raporu yetmiyor. Sonucun aile doktoru tarafından özel bir forma işlenip onaylanması gerekiyor. Böylelikle sahte rapor ihtimali azalıyor.

Uçakta ülkeye giriş için gerekli formları doldurmaya başlıyorsunuz. Özel bir anlaşma metni aslında, kuralları uygulayacağınıza dair sözleşme yapıyorsunuz. Uygulamazsanız sınır dışı edileceğiniz açıkça belirtilmiş. Japonya vatandaşı iseniz isminiz yayınlanıyor, teşhir ediliyorsunuz. Bir Japon için hapse atılmak kadar ağır bir durum.

Japonya’ya vardıktan sonra havaalanında her şey adeta bir üretim bandı gibi işliyor. Uzun bir mesafe boyunca sandalyeler sağlı sollu yerleştirilmiş, oturarak bekliyorsunuz. Grup olarak kademe kademe ilerliyorsunuz. Ayakta ilerlerken duracağınız yerler belli.Her aşamadailgilimasa ya da gişelerde işiniz görülüyor. Herkes çok yardımcı, tam bir hizmet anlayışıyla çalışıyor. Ama işin ciddiyetini hissetmemek mümkün değil. Nezaket ve disiplin iç içe yaşıyor.

Bekleme anlarında herkese teker teker yapılacak işlemleri anlatan, bizzat birlikte yaparak gösteren görevliler var. Telefonunuza uygulamanın indirilmesi, epostanın size ulaşıp ulaşmadığı, telefonunuzun konum özelliği gibi. Kolay ya da zor. Zira insan böyle anlarda telaşa kapılıp bildiğini de unutabiliyor. Ya da yaşlısı var, telefonu eski olanı var. Hizmetin sınırlarını ihtiyaç belirliyor.

Bu arada tükürük üzerinden PCR testi yapılıyor. Siz diğer işlemlerle uğraşırken onun sonucu belli oluyor. Sonra otobüsle karantina altında olacağınız otele getiriliyorsunuz. Geldiğiniz ülkenin durumuna göre üç ya da altı gün odadan çıkmadan kalmanız gerekiyor. Yurt vesaire değil, bildiğiniz otel. Devlet karşılıyor.

Otelde her bir yolcuyla bir ya da iki kişi ilgileniyor. Kaydınız, eşyalarınız, kumanyanız, odaya girişiniz, her şey birileri eşliğinde gerçekleşiyor. Özel misafir gibi. Odaya yerleştikten sonra her gün cep telefonunuza yüklenen uygulamaya konum atmanız gerekiyor. Keza ateşinizi ölçüp girmeniz de. Termometre odada sizi bekliyor.

Gün içinde kameralı arama ile odada olup olmadığınız kontrol ediliyor. Üç gün sonra tekrar PCR testi var. Kameralı kontrol sistemi daha ziyade sonrası için önem taşıyor. Karantina süresi 14 güne tamamlanana kadar gittiğiniz yerde evden ya da otelinizden çıkmadığınıztakip edilmeye devam ediyor. Bu arada toplu taşıma araçları yasak. Ya birisi sizi gelip alacak ya araç kiralayacaksınız.

Şimdilik deneyimlerimiz bu kadar. Japonya, olimpiyatların iptal edilmemesi için bir yandan her şeyi sıkı tutarken bir yandan da esnek olmaya çalışmıştı. Ama artık işi daha sıkı tutuyor. Bunu uygulamak, bahar nezlesi olduğunda bile başkasına rahatsızlık vermemek için maske takan bir toplumdaelbette daha kolay. Ama zaten birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için değil miyiz?

Sevgiyle kalın.

19 Aralık 2021
yuksel_cilingir