Kanatsız Kelebek!

Ben şair değilim, ama şiirlerim var… Ne cesaret!

Ya da şair ruhluyum, ama şiirim yok. Sözlerim var, kelimelere döktüğüm..

Bir yanda da kelimeler kıfayetsiz diyen büyük şair Orhan Veli.

Mesut Yılmaz’ın gençliğinde yazdığı bir şiiri basında çıktığında, uzmanlarca yapılan yorumlardan biri “duyarlı değil, duygusal” olmuştu. Bu ayrım hep aklımda kalmıştır.

Öyle ya, hepimiz duygusallaşıyoruz. Ama bu durumu duyarlılıkla, ruhumuzu yorumlayarak ifade etmek ayrı bir şey olmalı. Yoksa birinin bam teline yanlış bir anda, yanlış bir şekilde dokunursanız cinnet bile geçirebilir.

Edebi midir yazılanlar? Bu en önemli kriter. Benimkiler edebsiz.. Ama bu büyük şairimizin dönemine göre daha edebsiz sayılabilecek dizeleri olmuş:

Yer Ankara’da Sabahattin Eyuboğlu’nun evi, yıl 1946. Ev halkı ve misafirler salonda otururken küçük odada genç bir kız sedire uzanmış, isteksizce ders çalışıyor. Odanın öbür köşesinde, şair, kâğıda bir şeyler yazıyor. Sonra genç kıza uzatıyor kâğıdı: “Bak, senin için bir şiir yazdım.” Okuyor genç kız:

Uzanıp yatıvermiş, sere serpe; 
Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama…
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!

(www.orhanveli.net)

Neyse, kelimelerle oynarken haddimi aşmayayım.

Uzun lâfın kısası, geçen hafta bir şiir gününe katıldım. Muhteşemdi. Ne miydi onu muhteşem kılan?

Bir gönüllü faaliyeti herşeyden önce. Gönül işi yani.. Ve gönüllerin işbirliği.

Doğaldı… Bir doğa yürüyüşü gösteriye dönüştürüldü.

Kalabalık toplanırken, bir yandan saz ve gitar tınıları onları karşıladı. Müzikle başladık..

Sonra bir milli parkta yollara döküldük. Çocuktan yaşlıya, insandan hayvana.. sahibinin özel el arabasıyla taşıdığı engelli köpeğimiz de bizi bırakmadı. 50-60 kişilik bir grup; bütün sınıflandırmaların eriyip kaybolduğu ve renk renk çiçek açtığı bir gün..

Önce bir göletin kenarında, sonra yaprak dökmeye başlayan ağaçların altında, sonra açık banklarda Belçikalı şair ve şiirsever dostlardan flamanca şiirler dinledik. Sonra Deniz Kaptan’ın Kadın Hikayeleri’ndeki Iraz’a seslendi kalabalık, ve o çıktı çalıların arasından.. Hüseyin Umaysız’ın yönetmenliğini yaptığı tek kişilik performansıyla Layla Önlen bizi büyüledi. Derken ağaçların gölgesinde şık bir masada Nazım Hikmet’in Türkçe dizeleri

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…

ve Flamanca biografisi bizi bekliyordu. Akrostiş dergisinin kurucusu ve yayın yönetmeni Gülcan Kahraman yine yapacağını yaptı…

Yurdagül Kurnaz deniz mavisiydi yeşilliklerin ortasında. Ve günün, belki de hayatın sürprizi.. Yazar Nihal Acar ve Şair Yurdagül Kurnaz derenin kenarında sırtsırta vermiş oturuyordu. Yazar/Şair Nerkiz Şahin, kendisinin katılamadığı bu gün için, benim yukarıda mırıldandığım Kanatsız Kelebek şiir denememi Flamanca’ya çevirmiş, Nihal Acar onu okuyacağını duyurdu. Ve okudu.. “Aman doktor, derdime bir çare…” türküsünü ekledi ardından. Duygularıma tercüman..

Çok gülen çok ağlar derler, şımarmamak için kendimi tuttum. Ama ne güzeldi bu üretken dostluk yumağının içinde olmak. Edebli olup olmadığı tartışılır, ama şiirimi duyunca edebsizce sevindim…

Belçikalı dostlarımızı unutmayalım: Hugo Moonen, Tania Menten, Jef Lingier, Wieske Engelen, Josy Vanhove. Ve tüm günü koordine eden Sevgili Patricia.

Faaliyet Het Willemsfonds kurumu ve Akrostiş dergisinin işbirliğiyle hazırlandı. Hengelhoef Milli Parkı’nda gerçekleşti. Şair Josy Vanhove’un babasının bahçevanlık yaptığı Hengelhoef baronluğunda..

Bu günü kısa bir videoda özetledik. İzlemenizi şiddet(li bir sevgiy)le öneriyorum:

/p>

Şiirle, sanatla, sevgiyle kalın.

8 Nisan 2019
yuksel_cilingir