Kelebekler özgürdür

“Bir açıldım bir kapandım nafile, Her şey olurunca mevsimince, Bak çıktım kozam boş oldum rengarenk, Önce aşık oldum şimdi kelebek” diyor şarkı.

200 yumurta… Bir kelebek yaklaşık bu kadar yumurta bırakıyor yaprakların üzerine, çiçeklerin arasına.. Yaklaşık dört gün sonra tırtıl ortaya çıkıyor.

Önce kendi yumurtasının kabuklarını yiyor tırtıl. İsraf yok. Yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmemek hiç yok. Sonra anasının bıraktığı yerdeki yapraklardan beslenmeye başlıyor. Ağırlığı 10.000 kat artıyor rivayete göre. Ama belli bir noktadan sonra boyu uzamıyor. Kabuk bağlamaya başlıyor. 

Sonra parçalanıyor o kabuk. İçine sığmaz oluyor tırtıl. Ama o kabukta yaşadıkları var. Yok saymak olur mu? Dağılıp dökülen kabuklarını yiyor. Tıpkı yumurtasının kabukları gibi. Yeniden doğuyor adeta.  

Bu durum defalarca tekrar ediyor. Yeniden sıkış, yeniden patla… Her biri yoldaki bir tümsek gibi. Ama mesele tümsekte değil, onu tecrübe etmekte. Ve içinde hissetmekte. 

Sonra kozasını dokumaya başlıyor tırtıl kendi etrafında. Mevlana’nın dediği gibi, ölmeden ölmeye hazırlanıyor. Kozanın içinde eriyor adeta. Bütün hücreleri, bütün yaşadıkları…  Genetik mirası, umutları… Kendini yok ediyor tırtıl. Yunus’un dediği bir o var ondan içeri, biliyor. 

Sonra sabır… Doğru zamanda şekilleniyor içinde varolan.. Ben oldum demekle olmuyor. Kendi saati var. 

Ve nihayet zamanı geliyor mucizenin. Bütün renkleriyle tanışmanın. Özgürlüğün… Onu da temkinli alıyor yeni haliyle kelebek. Kanatları kuruyacak, güçlenecek… 

Ama değişim mümkün diyor kelebeğin öyküsü. Mucizenin sırrı etrafımızı saran kabuklarda değil, içimizdeki boşlukta. Zarfta değil, mazrufta. 

Bunlar olmadan genlerdeki mucize gerçekleşmiyor. 

Sevgiyle kalın.

19 Eylül 2020
yuksel_cilingir