Unutama beni

“Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım, unutma beni unutama beni…” Böyle diyor Esmeray buğulu sesiyle.. Bazı melodiler bizi derenin sularında yüzen kağıttan kayık gibi sürükleyip götürüyor. Ne batıp yerimizde kalabiliyoruz, ne de kafamıza göre ilerleyebiliyoruz.

Netflix’teki “İki kere yaşa, bir kere sev (Live twice, love once)” filmi de böyle bir melodiyle başlıyor. Baş roldeki matematik profesörünün hayatında eskiden beri eksilmeyen iki şey var; elinden düşürmediği sudoku, çocukluk aşkının mırıldandığı şarkı. Bu iki şeyin onu hayata bağlayan ipler olduğunu anlıyoruz zamanla.

Hani, ilkokulda öğrendiğimiz şarkılar kelimesi kelimesine aklımızdadır ya.. Öte yandan yeni şarkıların sözleri bir türlü oturmaz kafamızda. Eski anılar, sanki açık denizde demir atmış gibi, bizi dalgaların arasında kaybolmaktan korur. Sanki orada bir köy vardır uzakta, gitmesek de kalmasak da hep bizim köyümüz.

Anıların beynimizdeki yolculuğu, denizatı gibi kıvrılan, o nedenle de “hippocampus” adı verilen yerde başlıyor. Anıları tutan bir çengel gibi, en yeni anılar bu kısımda toplanıyor. Onu mantıksal düşünme bölümü izliyor. Sonra ilerleyip beynin en arka bölümüne yerleşiyorlar.

Filmde de profesörün küçük unutkanlıklarıyla başlıyor alzheimer. Derken sudoku çözerken takılmasıylagelişiyor. Sonra çocukluk aşkına geliyor sıra. Deli gibi onu arıyor profesör, onu da unutursa hayatı bitecek sanki.

Bir şeyleri hatırlamaya çalışırken aman deyip geçmediğinizde beyniniz patlayacak gibi oldu mu hiç? Ya da boğulur gibi hissettiniz mi? 

Ya da alzheimer olan birisine uzun bir cümle kurduğunuzda onun gözlerindeki dehşeti gordünüz mü? Yolda kaybolup şaşkın nerede olduğunu anlamaya çalışan birisine denk geldiniz mi hiç?

Bunları bile hep bildiğimiz kelimelerle anlatıyoruz. Örneğin kaybolmak… Ya geldiğiniz yeri de bilmiyorsanız?.. Sizi karşılamaya gelen kişiyi bile çıkaramıyorsanız? Öte yandan, gelen için nasıl bir duygudur, adını bile hatırlamayan annesini, babasını ya da bir başka sevdiğini kucaklamak? Ya da nasıl büyük bir şükür, yürek gücüdür?

Hep anlı şanlı laflar ederiz ya; “anı yaşa” gibi. Aslında anı yaşamak isteyene en büyük ders burada. Ne öncesi var, ne sonrası. O an gülümsetebiliyorsanız karşınızdaki insanı, siz hiç bir şey beklemeden gülümseyebiliyorsanız… O an mutlu olup sonra sorgulamıyorsanız… Asıl anı yaşamak o işte.

Nadiren tersten başlıyor bu hastalık. Hafızayı öyle bir etkiliyor ki kişi nefes alıp vermeyi bile unutabiliyor. O anları yaşayan bilir.

“Dilimin ucunda kelimeler” diyor Sezen Aksu. Ya da Orhan Veli, “bir yer var biliyorum…” Ama bir gün geliyor anlıyoruz ki, ne kelimeler var, ne de uzaklarda bir yer. Hepsi o an beraber aldığımız nefeste.. 

Sevgiyle kalın.

27 Mart 2023
yuksel_cilingir