1980 öncesi Türkiye’de sağ ve sol siyasi gruplar arasında mücadele sürerken, bir de sessiz sedasız bir grup vardı, islami görüsçüler. Onlara yeşiller denirdi. Rivayete göre yeşil giymek sünnet sayılıyor.
“Insanlar başka bir ülkede yaşıyorsa, orası artık yabancı bir ülke değil, kendi ülkeleridir.”
Her seçimde olduğu gibi, burada da yerel seçimler öncesi sesler daha bir yükseldi. Irkçılıktan, islamofobiden, ayrımcılıktan muzdarip olan herkes sesini daha çok yükseltiyor.
Kolay değil elbet; geçmişi sömürgeciliğe dayanan bir ülke burası. Az zulüm etmemiş Kongo’da. Şimdi bu hatasıyla müzelerde, okullarda yüzleşiyor. Kocaman bir Afrika müzesi var.
Biz de bir pazar günü, Fabrique A – Visitant Programı ekibi olarak, Brüksel’in Stalingrad Caddesi’nde, halk pazarında gezen Brüksel Belediye Başkanı Philipe Close’a mikrofonumuzu uzattık.
İngilizcede göçmen kuş için “migratory bird” deniyor. Bir de “visitant” var. O da göçmen kuşlar için kullanılıyor, ziyaret eden gibi bir anlamı da var.
Özünde göçebe olan insan, tabii yerinde duramıyor. Ama bu aidiyet ve güven duygusundan da kopamıyor. Nasıl kopsun, hepimiz bir insan kümesinin, ailenin üyeleriyiz.
Mağduriyet ve fedakarlık edebiyatı; insanlığın kaçışı, popülizmin çıkışı…
Cennetle cehennem arasında bir yer, bir oluş deniyor Araf için. Günah ve sevaplarımız eşitse ortasında duruyoruz. Değilse?…
Bursa demek sadece İskender kebabı ya da kestane şekeri demek değil. Asırlık tadı almadan Bursa’ya gitmiş sayılmazsınız derim…
“Kelebekler özgürdür dediler, Ben de kelebek olmayı seçtim”
En çok tartıştığımız şeylerden biri, kendimiz olmak.